22 Aralık 2009 Salı
Beni asla sevmedim
Doğal olarak, yaptıklarım arasında pek de gurur okşayıcı olmayan çok şey var. Ancak birisi var ki, ki burada The Alan Parsons Project - To One in Paradise'dan alıntı yapıyorum, kendimce uydurma şairane bir çeviriyle; "Sözlerimin bir tüy ağırlığında etmediği zamanlar oldu, saf mavi göğün bulutlarla dolduğu. Lakin bir sözcük vardı ki o an içimde, cennetteki bütün sevgiden fazlası vardı onda.", aman allahım (allah cins isim olduğundan ufak yazılır) neyi anlatçağımı unutmak üzereyim. Şimdi de bir Stephen King alıntısı yapıyorum, Kara Kule serisi, muhtemelen ikinci kitap; "Orbay, parkın kıyısında her genç gibi acı içerisinde görünmeye çalışmakla meşguldü.". Elbette kimseye boktan hayatlarını nasıl yaşamaları gerektiği konusunda ders verecek değilim, buna uygun bir yapım yok, tabii olsaydı ben de Elif Şafak gibi sikko kitaplar yazıp parayı kırardım. Öte yandan "her genç gibi acı içerisinde görünmeye çalışmak" kavramının kapsamında olarak, kendimi lanetlenmiş hissederim biraz.
2007 yazında Olympos'a gitmiştim, kimseyi tanımıyordum. İnsanların yanına yamanmak durumundaydım biraz. Ayrı güzel bir yer orası, geceleri karanlığın, ağaçların ve harabelerin içinden geçip sahile varmak, göğü kaplayan bir koyu mavi üzerine incilerle bezeli bir halıyla olmak. Bir gece, yirmilerinin sonlarında, hippi bir beyfendi bana "Sen ne kadar huzursuz bir adamsın." dedi, artık kendi hıyarlığından mı bilmiyorum, ben de kendi hıyarlığımdan mı bilmediğim bir sebeple o lafı unutamadım. Bir film olsa "takıntılı" yaftası yiyecek davranışlarda bulunuyorum, dengesizce hareket ediyorum, insanları yönlendiriyorum. Ama hep Don Quixote veya başka bir roman karakteri olmak için. Hayır, öyle değil götten anlama hemen, hayatı azıcık fazla yaşayabilmek/renklendirebilmek için. Tanımadığım insanlara sırıtırım, selam veririm, başkalarının muhabbetlerine dalarım, rol yaparım vesselam ama en lanetlendiğim konu, genç hanımlar. Tanımadığım birini biraz takip ederim, çiçek veririm, belki birkaç dize okurum, etkileyici bir söz söylemeye çalışırım, ama en çok gözlere bakarım. Bunların hiçbirini de "elde etmek" gibi sıkıcı bir şey için değil, o anlık eğlence için yaparım falan filan. Kadınları ne kadar fena halde büyüleyici bulduğum konusunda betimlemelere girmeyeceğim, konumuz bu değil. Özetle, bir aile babasının sıkıcı hayatını tercih etmeyeceğimden böyleyim.
22 Ekim 2009 Perşembe
Tırp
Dönemlik Hazlar
Sandınız ki siz allahsızlar
Hazla kastım aslolarak
Sembolizmdi, dokundurmaydı
Ancak bildiğiniz
Seksi kastettim
Çatır çatır hem de.
70li yılları severim. Saçlar kabarıktı, kıyafetler güzeldi, kasıklara ağda yapılmazdı. Birkaç on yıl önce doğmuş olmam gerektiğini düşünmekteyim. Baudelaire dayımız aşkla, şarapla veya erdemle sarhoş olmamızı öğütlerken 21. yüzyılda ilkini çöpe atmak durumundayım, zira dönemimin kadınları çok kötü giyiniyorlar. Cidden. Erdemi kim kaybetmiş ki ben bulayım derkeen sadece şarap kalıyor. Siz de kalıyorsunuz. Hoşça kalıyorsunuz.
Biriyle tanışmıştım, sırf Ömer Hayyam okumak için Farsça okumuştu. Böyle adamlar evinde oturup blog yazanlar için korkulu düşler olsa gerek. Nitekim biz de -tıpkı Paris halkı gibi- en güzel esanslar arasında bile, burnumuzu boktan çıkarmayız.
2 Eylül 2009 Çarşamba
Yontmataş devri>Cilalıtaş devri
Sıkıntılı bir şekilde ayağa kalktı, ilişkilerinin geleceği için hayati önemi olan bir andı bu ve o -ah- bu genç hanımın gizli bahçelerinde dolanmayı fena halde arzuluyordu. Farklı bir yaklaşım denemek istedi, karşısındakinin de hoşuna gideceğini umdu, sırf rol icabı derin bir nefes aldı, karşısındakinin gözlerine kitlendi ve yumuşak bir tonda başladı:
-Eğer görebilseydin göğü, yukarıdaki ve böylece zihnin serbest kalabilseydi yanımda, köpüren dalgaların arasına koşardın, bense durup seni izlerdim.
Bir kadının anlamadığı şeye vereceği en genel tepki olarak kaşlarını çattı, kadınlar -doğal olarak- anlamazlardı ama anlamamak hoşlarına da gitmezdi. Sinirle:
-Ne demek şimdi bu?
-Bu demek oluyor ki çok genç ve çok güzel genç hanım, siz önümde yanıp kül olanı görmezden gelmemi istiyorsunuz. Ancak belirtmeliyim ki hala gün ışığı berraklığında gözümde sesiniz, güzelliğiniz.
O tekrar birşeyler geveleyeceksen ufak bir jestle onu susturdu ve devam etti:
-Ve genç hanım, ben düşlerime inanmıştım sadece, hiçbir şey değiştiremezdi kafamdakini. Heyhat! Ne kadar geçtir şimdi, bir zamanlar kör olduğumu görmek için.
Karşısındakini etkilemek için vurguları kullanıyor, sesine çok dikkat ediyor, bir yandan da hafif heyecanla onun yumuşak tenini hayal ediyordu. Muhtemelen -yine- sıkılacağı bir ten, ilk seferki heyecanın yerini tutmuyordu hiçbiri. Ağda yapıp yapmadığını merak etti çok kısa bir an, devam etti:
-Lakin—diye başlayacakken karşısındaki ayağa kalktı;
-Sadece bacaklarımın arasında olana kadar bütün bunlar değil mi? dedi-
Kötü bir andı, kaybettiğini bildiğinden,
-Evet, dedi.
Bitti.
25 Temmuz 2009 Cumartesi
Çıtırlar farkında değil-
Olsun. Ama şimdi altını çizmek istediğim şey, tüm bu olan bitenlerin ahlaki yönü.
Gördüğünüz gibi önemli olan dürüst olmaktır. Tam anlamıyla derli toplu bir herif olduğum söylenemez, ama yaptığım her şeyde içten ve dürüst davrandım. Ve ondan sonra da, aile bağlarına saygılı olmak gerekir. Ben, kardeşimin her şeyden yararlanmasını sağladım. İyi şeylerden de, kötü şeylerden de... Ama her zaman kardeşçe. Ve el ele.
Çıtırlarla işi biraz abarttığımızı söyleyeceksiniz belki de. Ne yapalım yani, çıtırlar farkında değil ki.
Boris Vian - Çıtırlar Farkında Değil
2 Temmuz 2009 Perşembe
Bardağınboşolmadığınısandığımkısmıselamnaber
Bugünün aydınığına
Bağlandığı vakit
Bir hüzün eylendi
İşte o vakit büyüdüğümü sandım, öyle ki dünya ayaklarımın altındaydı artık. Bütün doğruları biliyordum, tüm dünyayı gezmiştim. Bu bilincin hazzıyla kendimi düşlerken uyuyakaldım, uyanınca herşey eskisi gibiydi-
Düş
1 Temmuz 2009 Çarşamba
Bir
Bir adet
Gözlerine doyamamak
Ruhunda dolaşmak için
Bir yaz günü-
Kan ter içinde-
Yataktan bir kalkmak için
Ver?
Kabotaj Bayramı Entelizmi
Islaklığı emen bir liman
Bana geleydin ya rıhtımdan
Eteklerinden rahiyalar yüksele yüksele-
Olmadı ki günün mecmuası
Senin yüreğinin eşsiz danteli
Ve bir renk vardı, eşsiz gökte
Soğutan
Ve gözümde bir şeytana bürünen